вторник, 8 апреля 2014 г.

Ömer Aytek Kurmel ÇERKES SİYASETİ: UFUKLAR, PARAMETRELER ve KÜRESELLİK


21. yüzyıl takvimdeki herhangi bir tarih değil. Yeni bir teknolojiye, yeni bir üretim tarzına, yeni bir üstyapıya işaret ediyor. Bu “yeni”, bilgi çağıdır. Zamanımız post-modernizm, post-Marksizm, post-kapitalizm, esnek üretim paradigması, hizmet sektörü, bireyin vazgeçilmezliği, radikal demokrasi, yeni toplumsal hareketler, Yeni Sol, kimlik siyaseti, Kuantum Fiziği zamanıdır. Çerkes Siyaseti’nin inşa edileceği alanı bu kavramlar kuşatıyor.

Çerkes Siyaseti’nin temel dinamiği, Çerkesler’in kendi kaderine sahip çıkma meşruiyetini kendilerinde görür hale gelmelerinden kaynaklanıyor. Çerkes halkının gecikerek de olsa bu noktaya gelmesinde, “büyük anlatılar”ın gerek ulusal (Türk milliyetçiliği ve Marksizm), gerek yerel (Soğuk Savaş paradigmaları olarak Birleşik Kafkasyacılık ve Dönüş) ölçekte geri çekilmesi başat rol oynadı.

Çerkes Sorunu mu, Çerkesya Sorunu mu?

Sorun, küresel ölçeği çağrıştıran “Çerkes” Sorunu’dur; yerelliği çağrıştıran Çerkesya Sorunu değil. Çerkesya Sorunu, Çerkes Sorunu’nun kulvarlarından biridir. Çerkes halkının toplam potansiyelini azamiye çıkarmanın ve Çerkes Sorunu’nun devasalığını gözden kaçırmamanın yegane yolu budur.

Çerkesya Sorunu’nun çözümü Çerkes Sorunu’nun çözümüne bağlıdır. Okuyan, düşünen, üreten, katma değer yaratan, kısaca dünya çapında güç haline gelmiş ve bu gücü küresel sinerjiye dönüştürmüş bir  toplum Çerkesya Sorunu’nu çözebilir. Adığeylilik ve Kabardeylik gibi folklorik kimliklerin Çerkes Siyaseti nezdinde karşılığı yoktur.

Çerkes Siyaseti nüfus sorunu yaşayan Adığey ile göç veren Kabardey-Balkar’ı, “unutulmuş” Karaçay-Çerkes ile “tanınmayan” Şapsığ’ı bir arada ele alır. Zamana yayılmış sağlıklı bir dönüş politikası yanında Çerkesya’nın katma değer üretememe, göç verme, yolsuzluk, işsizlik, yoksulluk, hukuksuzluk, yabancılaşma, aşırılıkçılık, asimilasyon, etnik gerilim gibi sorunları ile de ilgilenir.

Çerkes Siyaseti sadece anayurt-odaklı değildir, diasporada yaşamaya devam edecek milyonların kimliği için demokrasi mücadelesini öngörür.

Çerkes Siyaseti 21. yüzyıla özgü bir olgudur. Bu yüzden dinamikleri karmaşıktır; coğrafi ufku geniş, parametrelerinin sayısı fazladır. Mesele artık diasporada ve anayurtta “steril” bir yaşam sürmekten ibaret değildir.

Çerkes halkı yaşadığı her ülkede siyasallaşmalı, örgütlenmeli, ”özne” haline gelmelidir. Çerkes Siyaseti kendisi için talep ettiklerini başkası için de talep eden bir vicdan hareketine dönüşmelidir. Toplum, dünya ile ilgilenirse asimile olacağı  fobisinden kurtulmalı, köy ritüellerinden ibaret bir Çerkes kimliğini korumaya çalışırsa küreselleşen dünyada yok olmaktan kurtulamayacağını fark etmelidir. Gün, “küresel düşünüp, yerel davranma” günüdür.

Orta Sınıf Toplumu Olmak

Anadolu’yu binlerce yıl köylü bırakan toprak düzeninin bozulmasıyla Türkiye orta sınıf toplumu haline geliyor. Çerkes toplumu da ”periferiden merkeze” modernleşiyor. Türkiye’yi sivilleştiren, demokratikleştiren ve normalleştiren kentleşme süreci Çerkes halkını da daha görünür kılıyor.

Çerkes toplumu yetmişli yıllarda olduğu gibi emeğini sunmaktan başka bir becerisi olmayan köylü toplumu değil artık. Daha bilinçli, daha örgütlü, daha çoğulcu. Eğitim ve kentleşme arttıkça Çerkes toplumu kuşaktan kuşağa giderek daha fazla orta sınıf toplumu haline gelmektedir. Çerkesler açısından 21. yüzyılın en önemli sosyolojik trendi orta sınıflaşmadır.

Orta sınıflaşmanın bir asimilasyon tuzağı olduğu itirazlarına çağımızda orta sınıfın yapısı gereği çoğulcu olduğunu, tek tipleşmeyi reddettiğini hatırlatalım. Çerkes orta sınıfları neden çok-kültürlü, çok-dilli olmasın? Çerkes Siyaseti’nin görevlerinden biri Çerkes kimliğini orta sınıflar için çekici hale getirmektir.

Diaspora-Merkezli Siyasi Aktivizm

Çerkes Sorunu 2005 yılından bu yana politize oluyor, Çerkes halkı tarih sahnesine yeniden çıkıyor. Bu sürece, tarihin yasallığına uygun olarak, Çerkesya öncülük etti. Ama aynı 21. yüzyıl Çerkesya’daki legal siyaset alanının daralmasına tanıklık edecek. Ukrayna krizinin ardından Kremlin içeride baskıyı artıracak.

Diasporadan dönüşler duracak, siyasi aktivizm Çerkesya dışına çıkacak. İstanbul Çerkes dünyasının merkezi haline gelecek. Bu yeni dönemde Çerkes diasporasının kendi siyasi dinamiklerini yaratması gerekiyor. Çünkü anayurt ile ilişkiler Soğuk Savaş seviyesine gerileyebilir.

Diaspora-merkezli siyasi aktivizm kısa vadede önüne dört somut hedef koyabilir: 

1.    Yeni bir küresel dayanışma örgütü kurmak,
2.    Çerkesya’daki cumhuriyetlerin hukuki varlığını korumak için mücadele etmek,
3.    Siyaseti toplumsallaştırmak, toplumu siyasallaştırmak,
4.    Sosyolojik açıdan dönüşe hazır insanların sayısını artırmak.
Önümüzdeki 5 yıl Çerkes dünyası için bir toparlanma dönemi olacak.

Çerkesya’yı Düşünmek

Çerkes Siyaseti’nin dili aşırılığın, nefretin dili değildir. Çerkes Siyaseti Rus halkına ve devletine düşman değildir; yeryüzündeki hiçbir halka ve devlete düşman değildir.

O halde sorun nedir?

Çerkesya’da, Rusya’nın her yerinde olduğu gibi, düzene bürokratik oligarşi hakimdir. Bu yönetici zümrenin sınıfsal çıkarları vardır ve çok-ulusludur. Onu tek bir etnisiteye indirgemek mümkün değildir. Çelişki etnik temele dayanmamaktadır. Çelişkinin temelinde, bu çok-uluslu bürokrasi ile insanca yaşamak isteyen her kökenden Çerkesya halkları arasındaki çıkar çatışması vardır.

Bürokrasi kapalı ekonominin arkasına saklanarak,  halka hesap vermeden, zenginliğini katlayarak statükoyu sürdürmek istiyor; Çerkesya halklarının ise şeffaflığa, eşitliğe, özgürlüğe, refaha ihtiyacı var. Statüko halkın daha da yoksullaşması, dolayısıyla özgürlük ve hukuku düşünemez hale gelmesi sayesinde sürdürülüyor.

Temel sorun, Rusya’nın geri kalanında olduğu gibi, Çerkesya’da da kapitalizmi kendi üstyapısına uygun bir demokrasiye taşıyacak liberal bir burjuvazinin oluşmaması, bu sebeple sivil toplumun da cılız kalmasıdır. Buna sebep olan bürokrasi üzerine abandığı Çerkesya halklarının dünyalı standartlarla ve evrensel değerlerle tanışmalarına izin vermiyor.

Çerkesya’da öncelikli hedef “insanı” hayatın efendisi yapmaktır. İnsanların karnının doyması, eğitimin yaygınlaşması, refahın artması, hoşgörünün egemen olması, devletten bağımsız özgürlükçü bir orta sınıfın doğması gerekiyor. İnsanlar kendi kaderleri hakkında daha fazla söz sahibi olmayı talep etmelidir. Bunun tek yolu üretim tarzının modernleşmesi, yani yatırımdır. Ne yazık ki Çerkes diasporası bu ekonomik güce sahip değildir. Eğer Çerkes diasporası Çerkesya’da katma değer yaratabilseydi ve Çerkesya halklarının tamamının ekmeğini büyütebilseydi, anayurt kapıları sonuna kadar açılmasa da aralanırdı.

Çerkesya’da insan hakları, hukukun üstünlüğü, iyi yönetişim talep eden çok -etnili bir sivil haklar hareketine ihtiyaç var. Çerkesya halkları, ne kadar tuhaf görünse de, 21. yüzyılda “Birinci Kuşak Hakları” talep etmeliler.

Nihai hedef demokratik, çoğulcu, farklı kültürleri zenginlik kabul eden, adil, barışçı, dayanışmacı, dünyalı bir “değerler ve yurttaşlar Çerkesyası”nın fiilen hayata geçirilmesidir.

Çerkes Siyaseti bu yolda çoğulcu, barışçıl ve sivil karakterinden taviz vermemelidir. En sağlam müttefikleri zamanın ruhu ve küresel vicdandır.

Rusya Federasyonu: Bürokrasiye, Oligarklara ve Yolsuzluğa Karşı Çıkmak

Ne yazık ki Rusya tarihsel olarak demokratik bir ülke değil. Geçmişinde otoriter çarlar ve totaliter komünistler var. Siyasi kültüründe sivil toplum, pazar ekonomisi, insan hakları ve diğer özgürlükler eksik.

Rusya 1990’lı yılların başında hızlı ve sancısız biçimde demokrasiye geçmek istedi. Sosyalist dönem şeytanlaştırıldı, Batı-tarzı demokrasi mutlak doğru olarak benimsendi. Ama demokrasi, halkın temel demokratik değerleri benimsediği ölçüde güçlenir. Rusya’da demokrasi demek, Yeltsin idaresi demekti. Yeltsin idaresi toplumun büyük kısmı için Sovyetler’den kalan kazanımların kaybı, ekonomide % 50’lik düşüş, dört-haneli enflasyon, tüm zenginliğin yozlaşmış bir azınlığın eline geçmesi ve pahalılık anlamına geliyordu.

Bu kaotik dönemin ardından Putin iktidara geldi. Putin Rus bürokrasisine kaybetmiş olduğu saygınlığı tekrar kazandırdı. Bürokrasi kaosu ve anarşiyi sıfırladı. İstikrarın sağlanması sıradan insanlarda hayranlık uyandırdı. Fakat bürokrasi ölçüsüz derecede güçlenmişti; denetlenmiyordu. ”Dikey güç” felsefesi, toplumun bürokrasinin etrafında kenetlenmesinden başka bir şey değildi.

Putin iktidarda kaldıkça bürokrasinin kontrolden tamamen çıkmasına sebep olan başkan olarak tarihe geçecek; istikrarı sağlayan lider olarak değil.

Rusya’nın geleceği bürokrasisinin denetim altına alınıp alınmayacağına bağlıdır.

Bugün Moskova ve Petersburg kentleriyle sınırlı gibi görünen orta sınıflar birey haklarının tanındığı, herkesin yasalar önünde eşit olduğu, özgür medyanın bulunduğu ve özgür seçimlerin yapıldığı bir Rusya’da yaşamak istiyorlar. Etnisiteye veya inanca dayalı bir milliyetçiliği değil, yurttaşlık bilincine dayalı bir yurtseverlikten yanalar. Kremlin’in kaba kuvvete ve maceraya dayalı politikalarından rahatsızlar. Rusya, orta sınıfların öncülüğünde, tek çıkar yolun modern bir demokrasiyi kurmaktan geçtiğini er geç anlayacak. Siyasi metropolün dönüşmesi periferiyi de rahatlatacak.

Ama bu kolay olmayacak. Çünkü Rus alt ve alt-orta sınıfları, özgürlükleri kısıtlansa da, “paternalist” bir sistemden yanalar. Nitekim Rus halkı için makbul değerler eşitlik, adalet ve sosyal yanı ağır basan bir ekonomi anlayışıdır. Bu talepler tam olarak Sovyet sosyalizmi ile örtüşmüyor; 1920’li yılların Yeni Ekonomi Politikası’nın modernleştirilmiş haline tekabül eden bir karma ekonomi modeli anlamına geliyor. Bunun pratik karşılığı, bürokratik devletin öngörülebilir bir gelecekte varlığını sürdürecek olmasıdır.

Rusya’nın Federal Subjeleri: Kader Ortakları

Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşya, Mari El, Mordvinya ve Udmurtya gibi Orta Volga cumhuriyetlerinde ulusal hareketler eski İdil-Ural Cumhuriyeti’ni ihya etmek istiyorlar. Ayrıca Kazan, 1990’lı yıllardan beri “serbest siyasi bölge” statüsü talep ediyor.

Karelyalılar cumhuriyetlerinin lağvedilmemesi için hukuk mücadelesi veriyor. Moğolistan sınırındaki Buryat halkı asimilasyona karşı anadilini korumaya çalışıyor. Rusya’nın “Kuzey halkları” dışarıya açılıp Danimarka, Finlandiya, Norveç, Kanada ve ABD gibi Arktik ülkelerinde yaşayan yerli halklarla ilişkilerini geliştirdikçe güçlerinin farkına daha fazla varıyorlar.

Rus milliyetçiliğinin manifestosu “Kafkasya’yı beslemeyin” sloganıdır. Buna karşılık Sibiryalı Rus kimliği “Moskova’yı beslemeyin” sloganı etrafında şekilleniyor. Tyumen, Omsk, Novosibirsk, Kemerovo, Krasnoyarsk, İrkutsk, Barnaul ve Yakutsk halkı 2010 nüfus sayımında kendilerini Sibiryalı olarak kaydettirdiler. Sibiryalı kimliğinin güçlenmesi, Rusya’nın toprak bütünlüğü açısından Çin’den daha büyük bir tehdit anlamına geliyor. Bazı Sibiryalı gruplar Urallar’ın doğusunda yeni bir devlet kurarak Rusya ile konfederasyona gitmek istiyorlar.

Bölgesel kimlikler ayrılıkçılık anlamına gelmiyor. Bölgecilik, “metropolden farklıyım” demenin bir yolu. Rusya’daki bölgeler istedikleri gibi yaşamak, saygı görmek ve kendi yöneticilerini seçebilmek istiyorlar. Merkezle normal ilişkiler kurmaktan yanalar. Rusya Anayasası’nda yazılı federalizm ilkelerinin uygulanmasını talep ediyorlar.

Rusya bölgelerden oluşan bir ülke olmakla birlikte, bu çeşitliliğin Moskova nezdinde bir karşılığı yok.
Merkez, federalizmden korkuyor. Dolayısıyla uygulamalar Rusya “Federasyonu”nun resmi unvanıyla örtüşmüyor. Resmi makamlar ülkenin parçalanmasından değil, gücü paylaşmaları halinde güçsüz kalmaktan korkuyorlar. Kremlin federalizmi ancak Ukrayna/Kırım örneğinde olduğu gibi başka devletleri zayıflatmak için kullanıyor.

Bölgecilik

Oysa günümüzde bölgecilik, küreselleşmenin diyalektik ortağıdır. Bölgecilik, devletlerin zayıflaması anlamına gelmiyor. Tam tersine, dış dünyaya açılmalarını sağlayarak onları daha şeffaf ve daha verimli yapıyor.

Çerkesya Siyaseti’nin “Çerkesya Vizyonu” da bölgecilik mantığına dayanıyor. ilk aşamada Adığey, Şapsığ, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar arasında kurulacak ekonomik blokun Abhazya ve Gürcistan’ı kapsayacak şekilde genişlemesi aklın ve coğrafyanın gereğidir. Bu iddialı sürecin hayata geçirilmesi, ilk aşamada yüzü Avrupa’ya dönük demokratik, müreffeh ve azınlık haklarına saygılı bir Gürcistan’ın Abhazya’ya daha iyi bir seçenek sunabilmesine bağlıdır.

Avrupa Birliği Çıpası

Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği dünya üzerindeki Çerkes nüfusunun yarısından fazlasının AB pasaportu taşıması anlamına geliyor. Yasalar önünde eşitlik, ifade, toplanma, örgütlenme özgürlükleri, devlet/sivil toplum ayrışması, insan hakları, sosyal adalet, demokrasi, hukukun üstünlüğü, şeffaf yönetim, siyasi çoğulculuk ve bireyin vazgeçilmezliği gibi evrensel değerler Çerkesler için çıpadır.

AB son 20 yılda üç dalga halinde genişleyerek sınırlarını Doğu Avrupa ve Güney Kafkasya’ya kadar genişletti. Doğu Ortaklığı (Eastern Partnership) programı bağlamında özellikle Ukrayna ve Gürcistan’ın üyelikleri Çerkesya halkları açısından önemlidir.

“Avrupalı Çerkesler”in içinde yaşadıkları sosyal laboratuarın zenginliğini fark etmesi ve bu birikimi içselleştirmesi bir “yurttaşlık” sorumluluğudur.

Sonuç Yerine

Rusya’yı bir arada tutabilmenin önündeki en büyük engel,   bu ülkenin anormal boyutlardaki genişliğidir Tek çözüm bölgelerin ekonomik çıkarlarına ve siyasal taleplerine metropolün kulak vermesidir. Bu durumda herkes kazançlı çıkacak.

Ama bunun önünde ciddi engeller var. Birincisi, supranasyonal “rossiyan” (Rusyalı) kimliğinin oluşmasının zorluğudur. Herkesi kapsayacak “yurttaşlık” değerlerinin hayata geçmesi, sivil toplum geleneğinin güçlü olmasına bağlı. Oysa Moskova, Petersburg ve birkaç büyük şehir dışında Rusya’da bu damar zayıftır.

İkincisi, Rus halkının çoğu başta Çeçenya ve Dağıstan olmak üzere Kuzey Kafkasya’yı Rusya’nın parçası olarak görmüyor. Tataristan da giderek “öteki” haline geliyor.

Üçüncüsü, Moskova federalizm ilkelerini tanımamakta ısrar ettikçe bölgesel duyarlılıklar ve kimlikler keskinleşiyor. Kremlin’in başını en çok ağrıtacak olan bölgeler etnik Ruslar’ın yaşadığı gelişmiş bölgelerdir. Moskova’nın geri adım atmaması halinde Sibirya, Uzakdoğu, Kaliningrad ve belki Petersburg merkeze karşı seslerini yükseltebilirler. Bölgesel kimlikler ileri aşamalarda Ortodoksluğa veya Müslümanlığa evrilebilir.

Rus olmayan halkların kimliklerinin ileride neye benzeyeceğini öngörmek tarihin bu aşamasında mümkün değil. Ama küresel bir dünyada yaşadığımıza göre, bu kimliklerin şekillenmesi sürecinde iç etkenler kadar dış etkenler de belirleyici olabilir.

Çar rejimi tebaasını dinsel kimlikleri esas alarak tanımlamıştı. Sovyetler Birliği tam tersini yaptı;  etnik kimlikler yarattı. Kremlin ve Rus Ortodoks Kilisesi, Çarlığın uygulamalarına geri dönmek istiyor. Devletin dinsel kimlikleri daha kolay denetleyebileceğini düşünüyorlar. Tabii kastedilen “geleneksel” İslam, ama Kremlin her halükarda dinsel kimliği etnik milliyetçiliğe tercih ediyor.

Bu genel saptamaların Çerkesya mikrokosmozuna tercümesi şudur; Çerkesya olarak tanımlanan coğrafya Güney Federal Bölgesi ile Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi  arasında hukuken ve fiilen idari olarak bölünmüş durumdadır. Yani bir bilinç coğrafyası olan “Çerkesya” siyasi gerçekliğe tekabül etmiyor. Adığey fiilen yok edilmiş varlığını hukuken de kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Nitekim Soçi-2014, Kremlin’in Krasnodar bölgesini bir bütün halinde Kazak yurdu olarak gördüğünün ipuçlarını yeterince ortaya koydu. Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar’a gelince; Rus siyasetçileri ve halkı nazarında bu cumhuriyetler Müslüman Kuzey Kafkasya’nın sıradan birer parçası. Herhangi bir özgün renk içermiyorlar.

Çerkesya projesinin anayurtta ve Rusya’da politik, ekonomik ve toplumsal karşılığının olmaması Çerkes Siyaseti’nin yumuşak karnıdır.

Çerkesya’da yerel kimliğin oluşmasında belirleyici olma potansiyeli taşıyan küresel trendlerden biri Çerkes milliyetçiliğidir. Demokrasi ve insan hakları temelli, küreselleşmeyle barışık bir politik hat anayurtta kök salabilir mi? Çerkes Siyaseti’nin dünya ölçeğinde inşası, kendisini anayurtta da var edebilmesine bağlıdır. En büyük meydan okuma budur.

Çerkes Siyaseti gücünü Çerkes halkının kaderine sahip çıkma meşruiyetinden, evrensel değerleri benimsemesinden ve küresel vicdana inancından aldığı için “sınır tanımaz”dır. Sınır tanımadığı için küreseldir.

Dr. Ömer Aytek Kurmel
19 Mart 2014

Комментариев нет:

Отправить комментарий